top of page
Yazarın fotoğrafıFurkan R.M.T BALCI

"Yunus Rehberliğinde Spiritüel Şifa Yolculuğu: Atlantis’in Sırlarına Dokunuş"

Arkadaşım, “Bugün bu dünyaya kendimi ait hissetmiyorum” dediğinde ona bir yunus balığı ile Atlantis şifa çalışmasına gitmesini önerdim. Meditasyon sürecinde yaşadıklarını şöyle özetledi:



"Üstadım, Atlantis çalışmasında hissettiklerimi ve farkındalıklarımı paylaşmak istiyorum. Açılımı ancak sizin kalbî bilginizle tamamlayabilirim. Meditasyona niyet ettiğimde hemen bir yunus geldi; bildiğimiz yunus ama boyuna göre eni daha genişti, Rabbimin nurundandı, ışıl ışıl parlıyordu. Yunusla birlikte rengârenk ışıkların olduğu, gökkuşağı gibi bir tünelden geçtik. Sessizlik hâkimdi ama yalnız değildim. Tanımadığım, fakat kendim gibi hissettiğim insanlar vardı, aynı yöne gidiyorduk. Kimi yalnız, kimi ikili ya da üçlü gruplar hâlinde ilerliyordu, bazıları ayakta, bazıları oturarak tünelde yol alıyordu. Tünelin sonu yok gibiydi; yol uzun görünse de kısa sürdü, zaman adeta durdu.


Tünelin sonunda, asırlarca beklenen bir kavuşmanın ardından, hasret dinmiş gibiydi. Kayra'nın yanına, bir şifahaneye alındım. Yunusa teşekkür ettim ve "İşim bitince beni almaya gelir misin?" dedim. “Yanındayım, merak etme” diyerek güven verdi. Şifahanede, girüş kapısının sağ tarafında, mücevherlerle dolu büyük bir konsol vardı. Şifa yatağının yanında ise özel bir sandık duruyordu; kapağı açıldığında, içindekilerin bana ait olduğunu söylediler. Orada boylu poslu, kıyafeti farklı bir adam belirdi; gümüş ve altın işlemeli giysiler içinde bir bebek getirdi. Adam, derin derin gözlerime baktı; heybetiyle ürperdim ama bakışlarıyla içime sevgi doldu. Gözlerinin kime ait olduğunu anladım, içimi delip geçti sanki; güven verici, sahiplenici, derin bir sevgiydi.



Bana mücevher dolu bir sandık ve farklı bir hayatın izlerini sundu. Oradaki yaşam bambaşkaydı ve o yaşama ulaşmak için bu dünyadaki karanlığı delmem gerekiyormuş. Burada çektiğim her şey, o dünyanın bedeliymiş. Bebeğimi kucağıma aldığımda hissettiklerimi tarif edemem; asırlardır hiç ayrı kalmamışız gibiydi, kokusu bambaşkaydı, içime işledi. Sonra, altın ve gümüş işlemeli kıyafetleri olan mübarek birisi Kur'an-ı Kerim’den ayetler okudu.


Kayra, “20-30 gün arası şifalanmaya ihtiyacın var, çok yorulmuşsun” dedi. O an burada kalıp şifalanmaya niyet ettim. Şifa işlemi başladı, enerjiyi ayaklarımdan itibaren hissettim. Bebeği geri götürdüler ama ayrılırken herkese teşekkür ettim, sevgimi verdim. O heybetli adamın elinden öptüm, sağ el avuç içini öptürdü ve "Hiçbir şeyden korkma, seninle olduğumu bil. Bunları sonra konuşacağız" dedi. Kayra, bana su yeşilinden bir kolye verdi; koyu yeşil, üstü açık, elips şeklinde. “Bir gün darda kalırsan ya da ülken için bir ihtiyaç doğarsa, başparmağınla üzerine hafifçe dokun. Bu kolye Hz. Süleyman’ın yüzüğünden yapılmış, onu boynuna tak ve sakın kaybetme” dedi. Kolye üzerine dokunduğumda beyaz bir sis gibi bulanıklaşıp sonra tekrar yeşil rengine dönüyor.


Şifalanma süreci devam ederken geri döndüm, yine tünelden geçtim. Bu tünel, boyut atlayanların geçiş yapabileceği bir yerdi. Bu geçiş, yalnızca kurtulmayı hak edenlere nasip olacak bir yoldu; ametist gibi kristal bir tünel içindeydik. Döndüğümde buradaki görevimi ve her şeyin bir bedeli olduğunu daha derinden hissettim."


Bu deneyim, arkadaşımın içsel bir yolculukla huzura, sevgiye ve şifaya eriştiği güçlü bir meditasyon süreciydi.



23 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page